20.6.12

Kapadokya (3. Gün)


El Nazar Kilisesi
El Nazar Kilisesi, Pantakrator İsa
El Nazar Kilisesi, İsa çarmıhta
Gezimizin son gününe en çok merak ettiğimiz yerlerden birini, Göreme Açık Hava Müzesi'ni bırakmıştık. 2. gün akşama doğru kapanan hava bir türlü tam olarak açmamıştı, açıkcası yağmura yakalanacağız diye tedirgin olmuştuk. Sabahtan çantalarımızı hazırlayıp pansiyonumuzun resepsiyonuna bırakıp müzeye doğru yol aldık. Yol üstündeki El Nazar Kilisesi'ne uğrayalım dedik. Toprak yoldan (havuzlu otelden sonraki ilk sağ) 1.5 km kadar içerideki kilise -eski fotoğraflarıyla karşılaştırınca- baya onarımdan geçirilmiş. Bilet kesen görevli bize Kapadokya'da 1000 kadar kilise olduğunu, Göreme çevresinde de her güne müteakip 365 kilise olduğunu söyledi. Özellikle vadilerde adım başı kilise olması bu uçuk söylemi destekliyor. El Nazar biraz unutulmuş ancak gayet güzel. Flash kullanmadan fotoğraf çekimi de yapabildik. Göreme Açık Hava Müzesi'nde buna çok dikkat ediyorlar ve hertürlü fotoğraf çekimi de yasak. Flash bu tür tarihi eserlere zarar verdiğinden dikkat edilmesi gayet normal. Apsislerde daha önceden de belirttiğim gibi İncil ve Tevrat'tan sahneler var. Genel olarak her kilisede görebileceğiniz; müjde, ziyaret, doğum, Mısır'a kaçış, üç müneccimin tapınması, son akşam yemeği, İsa'nın gömülmesi, başkalaşım, Kudüs'e giriş, İsa çarmıha gerilmesi, İsa'nın cehenneme inişi ve İsa'nın göğe yükselişi gibi başlıca olaylar tasvir edilmiş. El Nazar Kilise'sinden çıkıp geri dönerken görevli bize başka bir patika yol gösterdi. Sayesinde güzel manzaralar ve birkaç oyulmuş mağara da görmüş olduk. Araziden yolumuzu doğaçlama olarak bulduk. Aslında tam geçtiğimiz yerde Saklı Kilise de varmış ama cidden iyi saklanmış, göremedik :) Zaten çok zor bulunduğu için bu isim konulmuş.
Arkada Uçhisar


Rahibeler (Kızlar) Manastırı
İlk olarak karşımıza Tokalı Kilise çıktı. Elimizde Kapadokya'yla ilgili kitaplarla bir yandan tarihini okumak bir yandan hangi apsiste neyi anlattığını arayıp bulmak oldukça zor olmaya başladı. Birkaç turistte radyo tarzı aletler görünce sorduk soruşturduk ve mükemmel faydalı olan "sesli rehberlik sistemi"yle tanıştık. Yalnız bunun için Göreme Açık Hava Müzesi girişine gitmek gerektiğinden bu görkemli Tokalı Kilise'yi tekrar gezmek üzere sona bıraktık. 11 dilden oluşan sesli rehberlik hizmeti cidden çok faydalı oldu. Bireysel olarak oraya gittiyseniz kesinlikle alın. 10 TL'ye kiralanıyor, rica ederseniz fazladan kulaklık da veriyorlar ve müzenin haritasını hediye ediyorlar. Çoğu yerde sayılar var, onu alete girdiğinizde size neyin ne olduğunu anlatmaya başlıyor. Bu sistem aynı zamanda Anadolu Medeniyetler Müzesi, Ayasofya ve Mevlana Müzesi'nde de varmış. Göreme Açık Hava Müzesi girişi 15 TL. Değer mi? Değer! Müze din adamlarının yetiştirildiği, bölgedeki en önemli merkezlerden, hatta en önemlisi. Hemen girişte solda kalan, görünüm itibarıyla en güzel yapı olan Rahibeler(Kızlar) Manastırı'na ilk durağımızdı. Eskiden içine girilebiliniyormuş ancak şuanda bu yasak. İçinde yemekhaneler, mutfak, birkaç küçük oda ve şapel bulunuyormuş.
Mezarlık
Hemen karşısında Aziz Basil Kilisesi var ama yakınına dahi gitmek maalesef yasaktı. Sonraki durağımız Elmalı Kilise'ydi. Her kilisede olduğu gibi kubbede pantakrator İsa var. Genelde çevresinde koruyucu dört büyük melek de bulunur. Yukarıda bahsettiğim sahnelerin dışında genelde kiliselerde azizlerin ve Hıristiyanlık'ın büyük isimlerinin freskleri de görülebilir. Ayrıca, bireysel geziyorsanız kalabalık tur gruplarından rahatsız olabilirsiniz. Her grubun kilisede durma süresi 3-5 dk. Komik olan siz herhangi bir gruba dahil olmasanız da grupların bencil liderleri içerdeyken sizin girmenizi istemiyor. Kiliselerin kapısında bekleyen görevliler bu bencil grup liderlerini uyararak bizim sorun yaşamamamızı sağladı. Neyse, buradan en farklı çizimlere sahip Azize Barbara Kilisesi'ne geçtik. Kırmızı renkte çizilen şekiller diğerlerine göre daha gizemli ve amatörce. Ardından Yılanlı Kilise'ye gittik. Buradaki çizimler diğer kiliselere göre daha farklı konuları ele almış. Bunlardan birisi olan Aziz Onuphrius ilginç bir hikayeye sahip: hafifmeşrep bir kadın olan Onuphrius zamanında tövbekar olur ancak erkeklerin ilgisinden bunalarak Tanrı'ya yalvarır, Tanrı da onu sakal ve bıyıkla çirkinleştir. Kilisede Büyük Konstantin ve Helen ortalarındaki Bizans Haçı'nı tutarken tasvir edilmiş. Eğer yanlarındaki yazıları "ya bu Latince ben anlamam" demeyip okumaya çalışırsanız isimlerinin yazdığını farkedeceksiniz. Kilisenin isminin geldiği "yılan" da Kapadokya'nın iki ünlü azizi George ve Theodore'nin öldürmeye çalıştığı ejderdir. Buranın devamında girişinde mezarlıkların bulunduğu bir kiliseyi sonrasında mutfağı ve yemekhaneyi gezdik. Orada bulunan "isimsiz kilise"ye girdiğimizde dindar bir grup geldi. Ablalar duvarları öptü, dualar etti biz de seyrettik ve dualara eşlik ettik. Sonuçta inandığımız yüce varlık aynı :) 
Soldaki büyük oyuk Karanlık Kilise, Sağdaki oyuklarda mutfak, yemekhane ve şapel
Göreme Açık Hava Müzesi'nin kuşkusuz en ilgi çekici kilisesine, Karanlık Kilise'ye geldik. Buraya girebilmek için fazladan 8 TL alıyorlar. Müze kartınız olsa da bu parayı vermeniz gerekiyor. Değer mi? Fazlasıyla değer! Adından da anlaşılacağı gibi karanlıkta kaldığı için görebileceğiniz en mükemmel tasvirler, freskler bu kilisede. Sanki daha yeni yapılmış gibi pürüzsüzler. Sanırım en çok vaktimizi bu kilisede harcadık. Bizim en çok ilgimizi çeken sahneler İsa'nın cehenneme inişi ve başkalaşım oldu. Oradaki görevliye İsa'nın cehenneme inişinin hikayesini sorduk, kabaca: İsa cehenneme inip şeytanı yenerek (ayaklarının altında) Adem ve Havva'yı kurtarmasını anlatıyor. Yılanlı Kilise'de söylediğim Latince yazıları okumaya çalışmayı aslında burada öğrenmiştik. Görevli bize "kişilerin yanlarında isimleri yazıyor okuyun anlarsınız" dedi. Biraz farklı bir alfabe olsa da Adam(Adem) ve Eyva(Havva) yazısı kolayca anlaşılıyor. Karanlık Kilise'den sonra Azize Katerina Kilisesi ve Çarıklı Kiliseye gidecektik ancak onlara gidiş de kapanmıştı.
Tekrar Tokalı Kilise'ye geçtik. Buranın özelliği çok büyük oluşu ve iç içe birkaç kilisenin varolması. Eski ve yeni kilise diye kısımlara ayrılmış. Girişteki daha dar kısım eski kilise, ilersindeki geniş alan da sonradan eklenen yeni kilise. İlginç yanlarından biri en çok mavi tonunun kullanılması ve çok fazla sahne olması. Biz dinlerken neyin nerede olduğunu çok kez karıştırıp tekrar dinlemiştik. Buradan çıkınca hafif hafif yağmur başladı biz de hızlı hızlı pansiyonumuza döndük. 
Avanos
Çantalarımızı yüklendik ve gezimizin son ayağı olan Avanos'a doğru yola çıktık. Avanos bölgenin alışveriş merkezi. Biz de inip çevrede bir iki tur attıktan sonra Sır Küpü adındaki seramik atölyesine girdik. Elma çayımızı yudumlarken geleneksel çömlek yapımını izledik, (B) de denedi pek marifetli maşallah :) Yeraltı çarşısı diye geçen yerde binbir çeşit çanak çömlek var (Türklere etiketin çeyreği fiyatına). Biz de yöreye özgü beyaz şarabı sorduk ama yokmuş, ev yapımı kırmızı şarap ikram ettiler oldukça beğendik ve aldık (Şişesi de Özgür'e yaradı :) Hemen yanında dünyanın en ilginç müzeleri arasında bulunan Chez Galip'in Saç Müzesi'ne girdik. Müze önceden paralıymış ama artık değil. Gerçekten çok farklı, heryer de kadınların saçları var. Kimisi  10-15 cm örülü şekilde, kimisinde fotoğraflar ekli. (B)'de bir tutam kesti isim, telefon ve şehir yazıp yapıştırdık. Her sene yapılan 2 kişilik Kapadokya tatili çekilişine katılmış olduk.
Eskişehir'e gidebilmek için ya Nevşehir'den Ankara aktarmalı gidilebilir (ama saatleri ters) ya da Kayseri'ye gidip direk Eskişehir'e gidilebilir. Biz Avanos'tan 50 dk uzaktaki Kayseri'ye geçtik. Eskişehir'e giden tek otobüs şirketi de Süha. Otogarda oturmuş kendi özel menümüz olan akşam yemeğimizi yerken şu 2. gün karşılaştığımız Yunanlılardan bahsediyorduk ki karşımıza onların çıkması "şaka mı?" dedirtti.
Sağda Kızılırmak
Nihayet eve ulaştık, o kadar yorulmuştuk ki 3 gün kendimize gelemedik. Bir de İstanbul'dan misafirimiz geldi iyice yorulduk ama hiç olmadığı kadar mutluyduk. Her gezimizin sonundaki gibi..

18.6.12

Kapadokya (2. Gün)

Kapadokya yürüyüş haritası
Ürgüp Meydanı
Finaller nedeniyle bir türlü yeni yazıyı yayınlayamadık. Neyse ki kurtulduk da kaldığımız yerden devam ediyoruz :) Kapadokya bölgesinde birkaç otobüs güzegahı var: Biri Nevşehir-Uçhisar-Göreme-Çavuşin-Avanos güzergahı (saat başı), bir diğeri Avanos-Çavuşin-Göreme-Ürgüp güzergahı (saat 9,11,13,17,19) ve son olarak da Ürgüp-Göreme-Çavuşin-Paşabağı-Zelve-Avanos güzergahı (saat 10-12-16-18). Öğrenciyseniz 2 TL değilseniz 2.5-3 TL arasında değişiyor. Kapadokya'daki bu 2. günümüz gezimizin tabiri caizse "efsane" günüydü. Kahvaltımızın ardından Avanos-Ürgüp hattının otobüsüne binmek için yollara düştük. Beklerken Yunanlı birkaç kişiyle tanıştık oldukça garip tarzları ilgimizi çekmişti. Kapadokya'nın en meşhur yerleşim yerlerinden birisi kuşkusuz Ürgüp'tür. Biz de güne Ürgüp ile başladık, otobüsten inince etrafta biraz gezindik ve en yüksek nokta olan Temenni Tepe'ye gittik. Burası Ürgüp'ü, çevresini görebileceğiniz güzel bir seyir alanı. Tepenin yamaçlarında yer yer zayıflamış kayalar var. Yani her an kaya düşme tehlikesi mevcut. Biz oradan geçerken bu zayıf kayaları kontrollü şekilde düşürüyorlardı. Zaten kaya düşmeleri sebebiyle Kapadokya'da boşaltılmış köyler oldukça çok, misal Zelve ve Çavuşin. Ürgüp'te konaklar yaygın ve çok güzeller. Etrafa bakınca sönük kalsa da Asmalı Konak dizisinin çekildiği konağa gittik. Sağlam bir hayranı değilseniz hiç girmenizi önermem çünkü hiçbir şey yok, sadece mutfağa ve yatak odasına girebiliyorsunuz. Açıkcası hayal kırıklığına uğradık, en azından avluya çıkmayı istemiştik.
 

Temenni Tepe'den manzara



Asmalı Konak








Mehmet Akif Ersoy Parkı







Ürgüp Müzesi
Ürgüp'teyseniz mutlaka Ürgüp Müzesi'ne uğrayın. Mehmet Akif Ersoy Parkı'nın içinde bulunan müze bilgi verme açısından çoğu bu tip küçük müzenin ilersinde. Bazı eserle ilgili bilgileri yanına uzunca yazmışlar. Müslümanlık ve Hıristiyanlık ile ilgili eserler ağırlıklı olsa da önceki dönemlere ait insan yapımı eserler ve hatta mamut dişi fosilleri bulunmakta. Ürgüp'ten ayrılmadan yürüyüşümüzde bizi ayakta tutacak gıdaların alışverişini yaptık. Kuruyemişçiler pahalı ancak çok yaygınlar ve çeşitli yemişler satıyorlar. Eğer kuruyemiş tarzı şeyleri seviyorsanız herhangi birine girin, almanızı tavsiye etmeme gerek yok zaten alacaksınız :)

Mamut dişi fosili

El yazması Kuran-ı Kerim
Otobüsle Zelve Örenyeri'ne geçtik. Üç vadiden oluşan, harika kaya şekilleri olan doğa ve insan harikası bir yer. Gezdiğimiz her yer bizi büyüledi ancak Zelve'nin büyüsü ayrıydı. 1952'ye kadar burada insanlar yaşarmış ancak erozyon nedeniyle terk edilmiş. Vadilerde kiliseler, şaraphaneler, köy meydanı ve bir de cami bulunmakta. Caminin minaresi bilindik camilerden çok farklı, erken Osmanlı devrine ait baldaken tarzda yani dört sütunlu ve sivri uçlu. 9-11. yy. yapılarının bulunduğu örenyerinde heryeri gezdik. Büyük kaya oyuklarına girip içindeki geçitlerden üst kısımlara çıktık. "B" bıraksaydı sanırım kayaların içinde geze geze Göreme'ye kadar giderdik :)


Cami

Fotoğrafları bol bol koyuyoruz ama orada olmanın tadı hiçbir fotoğrafta yok. Belirtmek istediğimiz başka bir konu da, biz sağlam yürüyüş ayakkabıları giyiyoruz, boyunluklar, şapkalar takıyoruz, yanımızda bilimum enerji verici yiyecekler, sular var elin gavuru ayağında parmak arası terlikle tiril tiril geziyor, hayret ediyoruz. Topukluyla gelen Türklere de hayret ediyoruz :)

Bu noktadan sonra yaklaşık 15 km yürüyeceğimiz asıl planladığımız rotaya başladık. Zelve-Paşabağı arası pek yok, kurumuş bir nehir yatağının içinden etrafı seyrede seyrede yürümeye başladık. Paşabağı'na geldiğimizde o ana kadar hiç adam akıllı peribacası görmediğimizi farkettik. Çünkü buradakiler görünümünü koruyan en mükemmel peribacalarıydı. Peribacalarının arasında bir tane kilise bulunuyor. 15 metrelik peribacalarına hayranlıkla bakarak ilerideki seyir alanına çıktık. Seyir yeri beyaz kayadan oluşmuş, hava güneşli olduğundan da çok göz alıyor ve yakıyor ama manzarası eşsiz. 

Çavuşin Kilisesi
Çavuşin'e olan yürüyüşümüz de bu noktadan başladı. Yürüyüşlerimizde ana yoldan uzakta, genelde arazide yürümeyi tercih ettik. Acaba neredeyiz dediğimiz çok oldu. 1 km ilerideki tepeyi aşınca Çavuşin'e ulaşacağız, dedik. Aştık "hmm demek şu tepeyi aşınca Çavuşin'e ulaşacakmışız" dedik. Yine aştık ve nihayet ulaştık. Girişte Çavuşin Seramik Çanak Atölyesi'ne uğradık. İçinde çeşit çeşit seramikten ürünler var, eğer Türkseniz etiketin yarısı olduğunu unutmayın (-İngiliz mi? Çak, 5 bin çak :) Buradan çıkınca yürüyüşümüzün dönüm noktasına ulaşmıştık. Çünkü "B" de cayma belirtileri, "otobüse mi binsek" cümleleri görülmeye başladı. İkna çabalarının yanında o an şifa gibi gelen soğuk yayık ayranı da eklenince caymalar yerini isteğe bıraktı. Hemen girişteki Çavuşin Kilisesi'ne girdik. Müze kart olduğundan müze girişlerinde sıkıntımız olmadı ama 8 TL bize pahalı geldi. Çeşitli geçitlerle farklı odalara çıkılan kilisedeki sahneler görünümünü koruyabilmiş. Buradan Çavuşin'in çıkışındaki Vahtizci Yahya Kilise'sine geçtik. Bölgedeki en eski (8. yy) kilise özelliğini taşıyor. Zaten yakın geçmişte tavanda bir çöküntü olmuş. Biz maalesef aşağıdan bakabildik ama çevredeki en büyük kiliselerden biri olduğu belli. 

Vaftizci Yahya Kilisesi
Çavuşin'den 4-5 km uzaktaki Göreme'ye yürümeye devam ettik. Anayolun ilersindeki toprak yoldan gittiğinizde Kızıl Vadi ve Gül Vadisi tabelalarını görebilirsiniz. Her vadide görülecek güzel yerler var ancak biz Gül Vadisi'ne biraz sokulup tekrar yolumuza devam ettik. Artık bidaha ki gidişlerimizde vadi yürüyüşleri gerçekleştiririz :) Bu gün ki gezimize noktayı çok daha romantik bir şekilde koyacaktık ama tüm gün açık olan hava gün batımına doğru kapanmaya başladığından pansiyonumuza dönmeye karar verdik. Pansiyonumuzun terasında akşam yemeğimizi yemek için oturduk. Günün tüm yorgunluğu üzerimizdeydi ama heryeri istediğimiz gibi doya doya gezmenin hazzı harika bir duygu. Gezi gruplarındaki gibi hiç kimsenin yönlendirmesi olmadan, bize ne yapmamız gerektiği söylenmeden, sadece ama sadece kendi istediklerimizi yapmak gerçek özgürlüğün tarifinden başka bir şey olamaz...