29.3.13

Davraz Kayak Merkezi


Her sene niyetlendiğimiz ancak bir türlü gidemediğimiz Davraz Kayak Merkezi’ne şu son senemizde (fırsatımızda) gittik. Isparta’ya çok yakın olduğu için (24 km) hafta sonu birçok gezi acentesi, okul kulüpleri Davraz’a geziler düzenliyor. Fiyatları da kişi başı 15-20 TL arasında. B’nin arkadaşları ile “harika” bir kulüple anlaşarak gittik. Daha kar örtüsü yeni başlamıştı ki “geldik” dediler ve indik. Allah’tan on beş santim kar bizi karşılamadı. Biraz gezindikten sonra kabaca bir plan yaptık ve turun içinde olan yemeğe geçtik.



Tur konusuna değinmemiz gerektiğini düşünüyoruz, biz çektik siz çekmeyin. Uludağ’dan biraz tecrübemiz vardı ancak bu kadar da üçkâğıtçı olacaklarını tahmin etmemiştik. Genelde bu tip organizasyonları yapanlar kafasının bastığını sanan, ticari zekâsını para üzerine kurmuş birkaç öğrencidir. “Ulen bi araç kiralarız, mazotu 50, kirası 200, etti sana 250. 40 kişi götürürüz fakülteden de beleşe 3-5 hatun götürürüz, kabaca 30 kişi, 30x20(TL)=600, yeme içme de olsa olsa 150, yattığımız yerden 200 cukka!” dedikten sonra ertesi gün plan yapıp, afiş basıp bekleme işine geçilir. Afişlerde gördüğünüz uzun komik listelere pek kanmayın.
-Lüks araçlarla eğlence dolu yolculuk (nedense tüm tur şirketlerinde bu var).
-Otelde canlı müzik eşliğinde köfte, sucuk keyfi.
-Sınırsız içecek.
Cart curt.  Oraya gittiğimizde küçücük fıçıcık bir kafeye tepiştik. Kalabalığın arasından sıyrılarak yer bulduk ve siparişleri vermeye gittik. O sırada sorumluyu görüp sorduk “otelde canlı müzik eşliğinde demiştiniz noldu?” “Sayımız yetersiz de haftaya kesin gidecez”. Sanırım otel 1000 kişiyi yeterli sayı olarak belirlemiş çünkü 5 otobüs gitmiştik :) . “Sınırsız içecek denmişti?” “Tamam işte kola, fanta, gazoz var”. Bizim de en çok içtiğimiz şeylerdir zaten afiyetle yedik içtik. ( Bu arada gazoz istedik o bitmişti, yaklaşık 4 yıldır belki 2-3 kere içtiğimiz kola denen şeyden aldık. O kadar da berbat değilmiş tadı canım :)

Neyse kalkıp telesiyej sırasına girdik. Yaklaşık 40 dk bekledikten sonra nihayet binebildik. Rüzgârdan ve rakımın yükselmesinden dolayı gittikçe donmaya başladık. Tabi “beni nereden bulacak” mantığından dolayı laf atmalar falan oluyor. Sümbül Tepe’ye çıkıp birkaç fotoğraf çektirdikten sonra kendimizi karda yuvarlamaya başladık. Burayı arada Uludağ ile karşılaştırıyorduk ancak önemli birkaç farkı var. Bir kere Uludağ’a gidince karla pek ilgilenmeye gerek yok. Tepeye çıkıp sislerinden içinde karlı, çam ağaçlı tepeleri keyifle seyret. Davraz ‘da ise herhangi bir ağaç yok. Alabildiğine koştur, zıpla, kay, karda yuvarlan, yamaçlara adını yaz. Biz de bunları yaptıktan sonra pek ayak basılmamış bir yere TB’yi kondurduk. Eğer kayak yapmaya gidiyorsanız Sümbül Tepe’de oyalanmayacaksınızdır. Çünkü bizim indiğimiz telesiyej istasyonunun biraz daha ilerisinde başka bir istasyon kayak yapanları zirveye daha da yaklaştırıyor.

Burada oyalandıktan sonra tekrar aşağı indik. Dediğimiz gibi buraya geldiysen kayacaksın. Bir bot kiraladık (saati 15 TL ama 5 saat binebilirsiniz kimse dakika falan tutmuyor). Bot işi baya zahmetli çünkü ağır ve tepeye çıkaran için (tabi ki T)  çok yorucu. Dimdik yamaca çeke çeke çık, bir anda kayıp aşağıda bul kendini. Sonra tekrar çık. Ayrıca çok tehlikeli bir alet özellikle kayarken kaydığınız yöne sırtınızı döndüğünüz an korkmaya başlıyorsunuz. Biz bir iki bindikten sonra olayı çözdük ve hiçbir sıkıntı çekmedik. Kısa ve basit: Kaydığınız yönün tam tersine ağırlık verdiğiniz sürece düşmüyorsunuz. Genelde herkes tam tersini yapıyor 15-20 metre kayıp bottan düşerek 20-30 metre sürükleniyor.

Geri dönüş yoluna çıkmadan bir ayrıntıyı ve teşekkürü de burada paylaşmak istiyoruz: Telesiyejle tepeye çıkarken fotoğrafınızı çekiyorlar, onları da bir tabağa basıyorlar döndüğünüzde isterseniz alabiliyorsunuz. İtiraf etmek gerekirse ben (T), o plastikten dandik tabağa para verip alma taraftarı değildim. Alsak mı almasak mı derken vazgeçtik. Otobüsteyken B’nin arkadaşları Selahattin ve Gülsen bize sürpriz yaprak tabağı verdi. B içten içe çok istediğinden oldukça sevindi. Şimdi de tabağa bakınca keşke direk alsaymışız diyoruz çünkü Davraz ile ilgili hiçbir şeyimiz yoktu. Bu vesileyle bizi mutlu eden Selahattin ve Gülsen’e teşekkür ediyor ve sevgilerimizi yolluyoruz :)


Hastane köşeleri
Fazlasıyla eğlendiğimiz bir gündü. Çok yorulmuştuk ve ayaklarımız su içindeydi. Yedek çorap getirmeyi akıl ettik ama ayakkabının içine kar dolacağı ve ayakkabının sırılsıklam olacağı aklımıza gelmemişti. Ayakkabıların durumu o kadar kötüydü ki otobüsten inip eve çorapla gitmemiz gerekti (B). O gün tur konularında daha da akıllandığımızın yanında bu tip karlı yerlere giderken neler götüreceğimiz konusunda da akıllanmıştık. Eğer botunuza güveniyorsanız tozluğunuzu ve yedek çorabınızı alıp gidin. Ama “yok benim ayakkabının sağı solu belli olmaz su alabilir” diyorsanız; yedek çorap ve ayakkabı alın, hatta abartıp pantolon bile alın. Sonra benim gibi (T) hallere düşmeyin: 40 dereceyi aşan ateş, acillerde geçen geceler, kasap abinin serum takma çabaları, soğuk duşlara girmeler vs vs… 

Eskişehir'de ve Isparta'da Boza Nerede Yenir

Boza çoğumuzun küçüklük anılarında yer etmiştir. Gece uykunuzu “booozaaa” naralarıyla bozup sizi korkutan bozacılar olmuştur. Bu sıvımsı şey önünüze gelince tarçını öksürtür, tatlı diye beklediğiniz tadı yüzünüzü ekşitir. Böyle de gariptir ilk içen için.  Yalnız alışırsanız yandınız. Çünkü hakikisini bulamazsınız. Hani olur da markete gidip raftan alayım da yiyeyim derseniz boşuna uğraşmayın çünkü ilk kaşıkta “bu ne?” diyeceksiniz.


Maalesef benim ilk deneyimim de marketten oldu (T). Hiç sevmedim de içmedim de ta ki Eskişehir’deki Karakedi’ye gidene dek. “B” oraya da gitti ancak hâlâ sevmiyor, demek ki bozayı hiçbir zaman sevmeyecek :)


Karekedi bozacısı köklü, halk tarafından bilinen, hakikaten “boza” yapan bir dükkân. Burası küçücük olmasına rağmen ne zaman gitsem dolu oluyor. Bu sayede boza sürekli tükendiğinden yaz-kış yapılıyor. Genelde bozacılara gittiğinizde “şuan dondurma satıyoz yeğenim boza kışın çıkacak” gibi diyaloglar burada yaşanmıyor. Bozayı ekşi diye biliriz ama esasen öyle değilmiş. Karakedi’de de ekşi satılmıyor. Sebebi ise talep. Ayrıca tatlı aldığınız bozayı ekşiye çevirebilirken tam tersi mümkün olmuyor. Sonuçta bu bir damak zevki, kimimiz ekşisini severken kimisi tatlısını sever. Tatlı seviyorsanız hiç kaçırmayın. Ekşi seviyorsanız da şunu yapabilirsiniz: Karakedi’den aldığınız bozayı güneş ışığında (kışın kalorifer üzerinde) bırakın ve ekşimesini bekleyin. Çok bekletirseniz mayasından dolayı alkollenecektir(%3 civarında. Karakedi’de akşama kadar kalırsa alkolleşir dediler başka yerde 8-10 gün dediler aradaki uçurumu çözemedik). Eğer rengi değişirse çok az şekerli su ekleyip karıştırın. Son bir uyarı: Yazın eve götürüp yemek istiyorsanız termosla götürün.

Isparta’daki Günnaz bozacısının dediği gibi; boza işi kültür işi. Tabi ki içmeyen kültürsüz değil ama buradaki kasıt, bir yerde bozanın tutmasını istiyorsanız oranın bozayı bilmesi-öğrenmesi gerekiyor. Günnaz bozacısı amca da bu kültürün Isparta’da olmamasına dem vuruyor haklı olarak. Kendisi Karakedi kadar Türkiye çapında meşhur değil ama “bilen biliyor” derler ya aynen öyle. Bize de Ankara’daki tanıdıklarımız önermişti, gittiğimizde de Antalya’dan bunun için geldik diyen bir çift çıkmıştı (biz de inanmıştık :) . Burada bozayı kışın bulabiliyorsunuz. Kışın da ne çok geç ne çok erken gitmelisiniz. Erken giderseniz kapalı, geç giderseniz boza bitmiş oluyor. Ayrıca tadına göre çok pahalı. Karakedi’de bardağı 1.25 TL iken burada 2.50 TL. 

Eskişehir'deki Karakedi Bozacısı bize göre daha güzel olduğu için konumda tam yerini paylaşıyoruz (yalnızca bir yer paylaşıldığı için). Günnaz Bozacısı ise Isparta Valiliği'nin oradaki Ziraat Bankasının olduğu sokakta. (1008. sokak - 1032. sokak kesişimi).