14.5.11

Uludağ

Kış bitmeden (5 Mart) "Uludağ'ı bir görelim" dedik. Çok soğuk olacağını düşünerek kat kat giyindik. Yeni aldığımız minik tavlamızı da götürdük :) . Yine sabah 7 gibi yollara düştük, Bursa'ya hemen geldik ama tepeye döne döne çıkmak hem uzun hem başdöndürücüydü.


Otobüsten indiğimizde montları çıkartacak kadar sıcak olduğunu farkettik. El yakan fiyatlardan dolayı kayak takımı ve telesiyej bileti kiralamak için bayağı bir dolandık. En ucuz yeri bulduk ama kayak takımı kalmamıştı, ee saç sakal da olunca almadılar. Neyse biz tepeye telesiyejle çıktık. Çok dandik bir alet, sinirimizi bozdu. Tepe noktasında kalabalık yerlerden uzaklaşıp o güzel ağaçların arasında sakin bir yer bulduk. Ayakkabımıza kar dolduğu için yalınayak bi çamın dibine oturduk. Şifa niyetine karın üstünde çıplak ayak koşturduk da bir işe yaramadı sanırım :) .


İyi ki kayak takımı kiralamadık bide onu öğreneceğiz diye uğraşacaktık zamanımızı çarçur edecektik. Onun yerine gezip etrafta ne var ne yok bakmak daha güzeldi. Tepede 2-3 saat takıldıktan sonra aşağı indik (yine telesiyejle).



Aşırı kalabalıktı, otobüsü bulmak için uzun uzun yürümek zorunda kaldık. Gittiğimizde köfte ekmek keyfi başlamıştı en son biz katıldık, zaten pek umduğumuz gibi ağaçların, güzel manzarının arasında değil de park yerindeki 3423 otobüsün arasında kalmış olan otobüsümüzün içinde hüplettik. Tavla oynadık, tabii ki berabere kaldık :) . Tekrar gezerken asıl kayak merkezini başka bi tepenin yamacında gördük. İlerde öğrenir de birkaç günlüğüne gidersek direk oraya gideriz sanırım.


17.30 gibi dönüş yolculuğu başladı, yorgunluktan uyumuşuz haliyle. Anatolia adındaki alışveriş merkezine gittik. Normalde o tür kalabalık, basık ortamları pek sevmeyiz ama orası cidden çok güzeldi. Gayet modern, ferah ve mimarisi çok çekiciydi. Dönerken Bursa'nın cidden çok güzel olduğunu konuştuk, heryer yeşillik, İstanbul'a, Ankara'ya, Ege'ye yakın, denizi de var, dağı var, kestane şekeri var, var oğlu var. İlerde yaşanabilitesi var yane.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder